Tırtılın İçinde Sinsice Büyütülen Larva: Marshall Planı -3

 

Marshall Planının Türkiye Üzerindeki Sömürü Etkisi

Bir önceki yazımızda Marshall planına Türkiye’nin yaklaşımı ve bu planla ilgili Türkiye’de yaşanan tartışmalardan bahsetmiştik.

ABD, Marshall Planı ile Hristiyan Avrupa’yı küresel sermayenin kontrollü sanayi devrimi ile yüceltirken, Müslüman Türkiye’yi bir takım ön şartlarla yapılan yardımlarla zaman zaman nefes aldırmış, ama kendi kendisine yetecek bir ülke olmasının yolunu her daim tıkamıştır.

Marshall yardımları, bir yandan, makine teçhizat ve özellikle tohum konusunda tehlikesi bu gün daha iyi hissedilen tarımda dışa bağımlılığı getirmişken, diğer yandan Türkiye’yi savunma ve teknolojik yatırımlarda tamamen dışa bağımlı, kendi kendine yetmeyen bir ülke haline sokmuştur.

Ne zaman ki, bu yardımları yerli ve milli hassasiyetle üretime yönlendirerek ülkenin kendi ayakları üzerinde durması için çabalayan bir hükümet olmuşsa ki, hemen darbe gündeme gelmiştir.

Bir bakıma, yapılan bu yardımlarla savunma ve ekonomide dışa bağımlı hale getirilen bu ülkenin askeri darbeler tarihinde dahi Marshall Planının izi olduğunu söylemek mümkündür.

Marshall Planının Türkiye üzerinde bıraktığı acı izler sadece askeri darbelerle sınırlı değildir. Ülkenin ekonomik, siyasi, dini ve sosyolojik şekillenmesinde de bu yardımların etkisi azımsanamayacak derecededir.

Türkiye, özellikle 1948 sonrası ABD başta olmak üzere Avrupa’da yaşanan sanayi devrimi sonrası yine Marshall yardımları ve 1947’de üye olduğu IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların verdiği şartlı borçlanmayla iyi bir pazar durumuna sokulmuştur.

Avam tabiriyle parayı veren, aynı zamanda ne alması gerektiğini, ne ekmesi gerektiğini, hangi alanlarda yatırım yapıp hangi alanlara el atmaması gerektiğini de söylemiş ve dışa bağımlılığı iyice artan bu ülkeyi batağa doğru sürüklemiştir.

Öyle ki, yeni bir ülke kurulduğu gerekçesi ile Osmanlıdan tüm gönül bağları koparılan ama Osmanlıya ait tüm dış borçları kendisine ödetilen Türkiye, bu ödemeleri henüz bitirmemişken gereksiz yere devalüasyonlar yaşamaya ve Osmanlı borç ödemelerinden bu yana ilk defa dış borçlanmalar yaşamaya başlamış, II. Dünya savaşına girmemesine rağmen Marshall yardımını aldıktan sonra savaş ekonomisini andıran bir ekonomik uygulama yapmak zorunda kalmıştır.

Teknik yardım adı altında sunulan yardımlar ise başka bir garabetti. Buna göre ABD’den getirtilecek teknik uzmanlar ve Türkiye’den staj, tetkik gezisi vb. sebeplerle dışarıya gönderilen teknik elemanların tüm masraflarını Türkiye karşılayacak şekilde astarı yüzünden pahalı bir yardım şekli belirlenişti.

Miadı dolmuş savaş uçakları hibe edip yedek parça satmaktan petrol arama faaliyetlerinin durdurulmasına, tarımda dışa bağımlılıktan incirlik askeri üssü vasıtasıyla dolaylı işgale kadar her şey Marshall Planı sonrası başlamıştır.

Askeri alanda yapılan yardımlarda öne sürülen şartlar, Amerika’nın Türkiye’ye sömürge gözüyle baktığının en önemli göstergesiydi.

Hem miadı dolmuş askeri araçları veriyor, hem bunların 4-5 katı pahalıya mal olan bakım ve yedek parça giderlerinin Türkiye bütçesinden karşılanmasını talep ediyor, hem de bu silah ve malzemenin mülkiyetini kendisinde bırakarak, onay vermediği sürece Türkiye tarafından kullanılmasına izin vermiyordu.

Geçtiğimiz günlerde gömülü uçak haberine konu olan Kayseri’de döneminin Türkiye için en değerli askeri yatırımlarından birisi olan uçak fabrikası ve kurulum aşamasındaki askeri malzeme üretim fabrikalarının kapatılmasında da Marshall Planının büyük etkisi vardır.

Teknik yardım adı altında sunulan yardımlar ise başka bir garabetti. Buna göre ABD’den getirtilecek teknik uzmanlar ve Türkiye’den staj, tetkik gezisi vb. sebeplerle dışarıya gönderilen teknik elemanların tüm masraflarını Türkiye karşılayacak şekilde astarı yüzünden pahalı bir yardım şekli belirlenmişti.

Marshall Planı ile denetim ve istihbarat konusunda dayatılan bir şart daha vardır ki, izahı ancak sömürge ülke ile yapılabilecek bir şarttır. Buna göre yardımları denetlemek için denetçi ve siyasi gözlemcilerin yanı sıra,  gizli istihbarat elemanlarının hiçbir izin almadan her yere girip çıkabileceklerini kabul ettirmiştir.

Truman Doktrini ve Rockefeller

Esasında, Marshall Planı açıklanmazdan evvel, CIA’nin kurucusu ABD Başkanı Truman, 12 Mart 1947’de, Sovyet tehdidine karşı hazırlanmış ve daha sonra kendi adıyla anılacak Truman Doktrini’ni açıklamıştı.  ABD’nin komünizm tehdidi altındaki devletlere askeri ve mali yardım yapacağını ifade den Truman’ın açıkladığı bu doktrinin ardından Türkiye ile Batı Bloğu arasındaki ilişkiler artmış ve bu doktrin kendisinden sonra gelecek olan Marshall Planı’na da öncülük etmişti.

Marshall Yardımının iyi niyetli bir yardım olmadığını anlatmak için fazla çabalamak yerine, küresel sermayenin beyni olan Rockefeller’in dönemin ABD Başkanı Eisenhower’e 1956 yılında yazdığı mektubuna bakmak yeterli sayılır. Nelson A. Rockefeller mektubunda özetle: “Söz konusu ülkelere yapılacak iktisadi yardımlarda, ABD’nin karşılık beklemeden yardım ettiği ve işbirliği yapmak isteğinde samimi olduğu intibaı oluşturulmalıdır. Elimizdeki bütün propaganda imkânlarıyla durmaksızın, az gelişmiş ülkelere yapılan Amerikan yardımının karşılıksız bir yardım olduğunu, art niyet taşımadığını bütün kafalara sokmak noktasında hiçbir masraftan çekinmemeliyiz. Bu arada ideolojik savaşa ara vermemeliyiz. Bu ülkelere yatırım yapan kapitalistlerimiz ve uzmanlarımız az gelişmiş ülkelerin milli ekonomilerinin bütün dallarına girmeli, onları bizim çıkarlarımıza göre geliştirmelidir. Bu ülkelerdeki politik bakımdan güvenilir yerli işadamlarının ulusal çabaları da teşvik edilmelidir.”

Gelecek yazımızda Marshall Planının Anadolu insanı üzerinde bıraktığı etkiden bahsederek bu konuyu sonlandıralım

Sağlıcakla kalın

Sebilürreşad Haziran-2017

@akgulahmet