Hayye Alessulh Vessalah

 

Hayye Aleşşuur

Bugün üzerinde yaşadığımız ve dilediğimiz gibi tasarruf ettiğimiz bu topraklar, gücünü inancından alan ecdadın iman kuvvetiyle fethettiği geniş bir coğrafyanın merkezi hükmündeki topraklardır. Bugün torunların hem birbirini, hem öz kaynaklarını, hem de asli değerlerini hoyratça harcadığı bu topraklar, çok değil, bir asır önce dedelerinin iman dolu göğsünü siper etmek suretiyle kendilerine miras bıraktığı topraklardır.

Bu miras, öylesine sıradan bir miras değildir. İstiklal şairimiz Mehmet Akif’in “Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda” şeklinde tarif ettiği ve “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı.. Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı” diyerek önemini ifade ettiği bu topraklar, Hz. Muhammed Mustafa (sav)’den aldığı terbiye ile önce kendi arasında adaleti tesis eden, daha sonra da bu adaleti tüm cihana tevzi eden ecdat yadigârı bir mirastır.

Bu bir bakiyedir. Ama öylesine sıradan bir bakiye değildir. Maziden aldığı güzel meziyetlerle İslam’ın yüce değerlerini mezcederek asli bir kimlik elde etmiş ve silinmesi zor bir toplumsal hafızayı bünyesinde saklamaya devam eden bir merkez bakiyedir. İslam coğrafyasının kurtuluşu da yine bu bakiyenin aslına rücu etmesi ile gerçekleşecektir.

Bu topraklar, dün Selçuklu veya Osmanlı ile müsemma iken, bugün Türkiye’dir. Türkiye’den kasıt; 1.Dünya Paylaşım Savaşında Edirne’den Hakkâri’ye sınırlandırılmış bir coğrafya değildir. Türkiye, Bosna’nın Mostar’ından Çin’in Seddine kadar, Balkanlardan Yemen’e, Afrika’dan Türki Cumhuriyetlere kadar oldukça geniş bir coğrafyanın toplumsal hafızasını bünyesinde saklamaya devam eden kadim bir ruhun temsilcisidir.

Türkiye demek, İslam Arap Coğrafyasındaki Sudan, Suriye, Irak, Filistin, Yemen, Tunus, Kuveyt, Katar, Cezayir, Fas, Suudi Arabistan demektir. İslam Balkan Coğrafyasındaki Kosova, Arnavutluk, Bosna Hersek, Makedonya demektir. İslam Türk Coğrafyasındaki Türkistan, Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Özbekistan, Kırgızistan demektir. İslam Rus Coğrafyasındaki Tataristan, Yakutistan,  Çeçenistan demektir. Avrupa Coğrafyasında yaşayan Müslümanların tümü demektir. Arakan, Somali, Pakistan, Afganistan, Moro, Filipinler demektir. Kısacası Ezan-ı Muhammedi(sav)’nin semada yankılandığı her coğrafya demektir.

Türkiye demek, bütün bu coğrafyanın umudu olduğu gibi, mazlum ve mağdur durumdaki bütün insanlığın umudu demektir.

Hayye Alelhesab

İslam coğrafyasının 300 yıllık gaflet, 200 yıllık fetret, 100 yıllık zillet haline son verecek ve onu eski azametli günlerine çevirebilecek yegâne umut olduğu içindir ki, Türkiye’ye önemli vazifeler düşmektedir.

150-200 yıl önce batı tesirine girmiş kültür misyoneri aydınlar marifetiyle başlatılan ifsadın bir neticesi olan bu zilleti süreç içerisinde bertaraf etme gayretine girenler olmuşsa da, ne yazık ki şartlar buna müsaade etmemiştir.

Bu yüzden geçmişe dair mücadeleyi uzun uzun anlatmak yerine günü değerlendirmek daha faydalı olacaktır. Anadolu insanı, bu zilleti sona erdirmek umuduyla (Atatürk döneminin savaş yorgunu Türkiye’sini hesaba katmazsak) son 150 yıldır kimseye nasip olmayan güçlü bir iktidarın yolunu tam 17 yıl önce hâlihazırdaki iktidara açmıştır.

Yanlış anlaşılmasın. Bizler umumi bir meseleye partizanlık gibi dar bir pencereden, bakmıyoruz ve bakmayacağız. Bu yüzden aşağıda bahsedeceğimiz ıstıraplarımızı “yapmalıydı, etmeliydi” şeklinde eleştirel bir dil yerine “Halep oradaysa arşın burada” demek suretiyle hem halihazırdaki muhataplarını muhasebe-i nefse davet edecek, hem de bu ıstırapların gelecekteki iktidarların da karşısına her daim çıkacağının bilinmesini isteyeceğiz.

Hayye Alessulh

Her şeyden önce Türkiye; savaş sonrası egemenler marifetiyle inkâr ve hatta imhaya çalıştığı asli kimliği ve şanlı tarihiyle bir an evvel barışmalıdır.

Aslı kimliği ve tarihi ile sulh yapmış bir Türkiye, batının toplum mühendisliğinin bir sonucu olarak Anadolu’da oluşan küskünlük ve kırgınlıklara bir an önce çözümler üretmelidir. Uzun zamandır kendi içinde kaybettiği barış ve huzuru geri getirecek önlemleri yangın bacayı iyice sarmadan önce almalıdır. Yaşanan fetret döneminde her biri bir tarafa savrulan Anadolu insanının birbirini dinlemesi ve anlaması için zemin hazırlamalıdır. Kripto ecnebilerin yüzyıllık sinsi planları ile birbirinden uzaklaştırılan kesimleri asgari müştereklerde bir araya getirecek çalışmaları bir an önce başlatmalıdır. Anadolu’nun asli unsuru olan Müslüman ahalinin asli değerler etrafında saflarını sıkılaştırmasını sağlamalıdır.

Siyaseten kullanılan dili yenilemeli ve birbirini affedecek ortamlar hazırlamalıdır. Sadece affetmek değil, birbirine kadim Anadolu ruhu ile kenetlenecek şartları yeniden tesis etmelidir.

Madem batının İslam dünyasında 200 yıldan bu yana oynadığı çirkef oyunlar ayan beyan olmuş ve Osmanlı mirasında yetim bırakılan halkta yeni bir diriliş ve ittihat arayışı çoğalmıştır. O halde Türkiye, evvela kendi içinde mutlak barış ve huzuru yakalamalı ki ardından İslam toplumları ile yeniden diriliş ve ittihat cephesine riyaset edebilsin.

Evvela kendi arasında ilişkilerini sağlam zemine oturtmalı ki, Anadolu’yu umut olarak görmeye devam eden ümmeti yetim bırakmayacak ilişkileri kurabilsin. Evvela Anadolu içinde yaşanan savrulmaları anlayışla karşılayıp kendi arasında sulhu sağlamalı ki, bu umut devam etsin.

Toplumun bütün kesimleri arasında giderek uçuruma dönüşen niza ve tefrikayı nihayete erdirecek mesajlar verilmelidir. Bütün bunları birlik görüntüsü vermek için değil, bizzat birlik olmak için yapmalıdır. Yangın bacayı iyice sarmadan, küffar son atağını yapmadan bu işler başlatımalıdır.

Hayye Alessalah

Kendi içinde sulhu sağlamış bir Türkiye, özüne dönecek kalıcı düzenlemeleri de bir an evvel başlatmalıdır. İslam coğrafyasının zihnine ve kalbine karşı verilen savaştaki pozisyonunu doğru tespit ederek 100 yıllık kültürel işgalin önünü evvela kendisi için kesmelidir.

“Nefsini ıslah edemeyen başkasını islah edemez” sırrı kaidesinde etki ve yetki sahiplerinin her türlü haram ve helale dikkat etmek suretiyle evvela kendi nefislerini ıslah etmeli, ardından toplumu ifsat eden tüm istila unsurlarıyla kuvvetli bir mücadele başlatmalıdır.

Nikâhsız beraberlikten moda ve lüks tüketim alışkanlığına, sinema sektöründen teşhirciliğe kadar kapitalizmin bütün sömürü unsurlarının kuşatmasını yarmalı ve Anadolu’yu İslam coğrafyası nazarındaki kötü örnek model olma vebalinden bir an evvel kurtarmalıdır.

Bir an evvel cinsiyet eşitliği, özgür yaşam gibi cezbedici kavramlarla sinsi bir şekilde bu ülkeye zerk edilen ve bu ülke insanını asli değerlerinden soğutup emperyalizme köle yapan cici görünümlü sözcük ve akımlardan gusül abdesti alarak temizlenmelidir.

Bir an evvel modernlik adı altında devlet eliyle desteklenen içki, kumar ve sefahat içeren her türlü yaşam tarzının medeniyet değil, edeniyet olduğu idrak edilmeli ve dedelerimizin Çanakkale’den geçirmediği düşmanı çanak antenden geçiren yollar tıkanmalıdır.

Bugün itibariyle Müslüman Türk toplumunun en temel yapı taşı olan aileyi temelinden dinamitleyen feci bir istila ile karşı karşıyayız. Özellikle batıdan tercüme edilerek Anadolu toplumuna dayatılan mühendislik projeleriyle gerçekleştirilen bu istila, son 15 yılda zirve yapmıştır.  Boşanmalar artmış, cinayetler artmış, sahipsiz çocuklar artmış, nafaka terörü artmış, toplum darmadağın olmuştur. Nereden ithal edildiği belirsiz “güçlü kadın ve istihdam” politikaları sayesinde “kazandığı bir lokmayı dahi ev ahalisinin hakkıdır şeklinde taksim etme yaratılışına sahip” milyonlarca  aile reisi işsiz ve güçsüz bırakıldı. Mutlu ve mesut evlilikler aile ve çocuk yardımları ile madden ve manen destekleneceğine, aileler dağıldıktan sonra yapılan yüzlerce kat harcamalar tercih edilir oldu.

Bu mesele öyle vahim ki, ufak tefek düzeltmelerle çözülecek bir mesele olmaktan çıkmış, ekonomik krizden çok daha vahim bir hal almıştır.

Batının öteden beri uyguladığı ılımanlaştırılmış/uyutulmuş İslam projesinin bu gün geldiği kıvam, Kuran’ı Kerim’den sonra İslam’ın en temel kaynağı olan hadislerin inkarına dayalı Peygambersiz İslam projesi olup misyonerlerin tam istediği kıvamdır. Enjekte etmeye çalıştıkları ateizm fayda etmeyince 100 yıldır nadasa bıraktıkları İslam neslini önce bu projelerle, ardından deizme bulandırıp asli kimliğinden iyice uzaklaştırdılar. Şartlar kemale erince de, bu boşluğa haçlı zihniyetinin tohumlarını dikmekteler.

Her iki ölümcül tehlikenin İslam coğrafyasına rol model uygulama alanı olarak Türkiye’de başlaması üzücüdür. Bunların İslamcı iktidar döneminde zirve yapması ise üzüntünün üzüntüsüdür.

Şüphe yok ki Ahiret var. Yine şüphe yok ki, Cenab-ı Hakk’ın ahiretteki hesabı, azabı ve intikamı, dünyevi siyasi bir yarışta halkın soracağı hesap veya elde edilen bir mağlubiyetle asla kıyaslanmayacak derecede büyüktür.

O halde buyurun. O şedit azaptan kurtuluş için haydin hesaba, haydin sulha, haydin salaha