Musul’u Verdiğimiz Gün Hudut Erzurum’dur

Geçici bir mukavele gibi duran Ankara antlaşmasının ardından ortaya çıkan bir takım anlaşmazlıkları çözmeye yönelik girişimler dönemin milletvekillerini bir türlü tatmin etmiyordu. Bu yüzden 1922 sonları ile 1923 yılları arasında TBMM’de art arda birçok gizli oturum gerçekleştirilmişti.

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz ay hezimet diye nitelendirdiği Lozan konferansı ile sözleri farklı partilerden milletvekilleri arasında tartışma konusu yapılmıştı.

Oysa buna dair en esaslı tartışmalar özellikle 27 Şubat- 6 Mart 1923 tarihleri arasında TBMM’de gerçekleşen gizli celselerde yaşanmıştı..

Bu gizli celselerden Ali Fuat Paşa başkanlığında 27 Şubat 1338 (1923) tarihinde 200. İnikat (oturum) olarak gerçekleşen 1. Celsenin tutanaklarını incelediğimizde, milletvekillerinin ülkenin mukadderatına dair gelişmelerden tam anlamıyla haberdar edilmediğine, oldukça hayati bir konunun, zamanın hükümeti tarafından oldu bittiye getirilmek istendiğine dair ifadelere tutanakta sıkça rastlamak mümkün.

Görüşme tutanaklarından İsmet Paşa’nın, Mesaili Maliye, Mesaili İktisadiye ve Mesaili Arziye şeklinde konuşmasını üçe ayırdığı ama birçok milletvekilinin uzmanlık sahası olmadığı için ilk iki mesele hakkında doğru dürüst bir fikir dahi beyan edemedikleri anlaşılmaktadır.

Hükümet adına söz alan İsmet Paşa’nın konuşmasının mesaili arziye (topraklarımız) meselesi ise oldukça hararetli tartışmalara sahne olmuştur.

Özellikle konuşmasının ilk bölümünde, “bizce kabul edilmeyebilir ama bir hal çaremiz var mıdır” anlamında inceden inceye bir kabule yönlendirmek gibi bir durumu sezmek mümkün.

Bunun bir ajanda dâhilinde olup olmadığı hakkında bugünün şartlarında kati bir hüküm vermek mümkün değildir lakin konuşmasının satır aralarında:

“Muahede heyeti umumiyesiyle ret olunmuştur ve olunmalıdır. Fakat bunun husule getireceği inkitaa ve harbe mahal vermeksizin, samimi bir arzu ile yeniden sulh imkânını bulmak mutasavver midir ve böyle bir çare var mı­dır?”

Yine “Elbette davamızın istihsali için ehem ve esaslı olan noktalardır. Fakat bir muahedeyi… ederek mutabakatı tarafeyn ile husule gerecek bir senedi münhasıran bizim metalibimizi son haddine kadar tahsil etmek azmiyle yaptığımız mücadele bu şekilde bir manzara göstermiştir.” Diyerek hazır bulunan milletvekillerine bir çaresizlik portresi çizmiş ve (geçici bir rahatlık sağlama babında) Misakı milli sınırları için yeni bir yol haritası belirleme çağrısı yapmıştır.

“Meriç Garbindeki araziden (menafii milliyemiz noktai nazarından ısrarla istemekle beraber, misakı millî noktai nazarımdan bir mecburiyeti katiye altında bulunmuyoruz) gerekçesi ile feragat edelim” şeklinde konuşan İsmet Paşa,  sıra şark sınırı konusuna geldiğine “Şarkta Musul vilâyeti için, Musul vilâyetinin hallini ve Türkiye’nin Irak ile olarak hududunun, yani Musul vilâyetinin hallini talik ettik. Bir sene zarfında İngiltere ile hal edilecektir. Mutabakat hasıl olamazsa Cemiyeti Akvama müracaat edilecektir tarzındaki bir şekli hal ile müttefiklerin noktai nazarına yaklaşmak istiyoruz.” şeklinde bir öneride bulunmakla ülke gündemini o günden bu yana meşgul eden Musul meselesinin İngiliz insafına bırakılmasının günümüze yansımasını okumak mümkündür.

“Bununla sizin kararınız üzerine tesir etmek istemiyorum.” şeklinde konuşmasına devam eden İsmet Paşa,  “Bizim inikıtai, hali harbi davet etmezden evvel, dahil ve harice karşı sulh imkânını yeniden temin etmek için, samimi ve hakiki bir surette yeniden tecrübe etmek için düşündüğümüz hattı hareket şudur: Mesaili arziyede müzakereye girerek bu hesaptan diğerlerine tekrar başlamaktır.” sözleriyle bir takım konularda fedakarlık yapılmasının sonrası için çözüm imkanı getirebileceğine dair oldukça açık bir konuşma yapmıştır.

Musul konusu gündeme bu şekilde gelir gelmez milletvekillerinin “Musul elden gidiyor” şeklinde sesli itirazları başladı.

İsmet Paşa, hassaten Musul meselesinin çözümünü sonraki yıllara ertelemek gerektiğine yoğunlaşarak milletvekillerini bu gizli celsede tarihi bir karara ortak olmaları yönünde ince bir uslupla ikna etmeye devam etmiştir.

Bu esnada tartışmalar iyice alevlenmiş, bütün milletvekilleri fikirlerini aşağıda verildiği gibi en açık bir şekilde dile getirmişlerdir.

“Heyeti Vekile’nin Meclisi hafife alıyor” “Gerek Heyeti Vekile ve gerek Büyük Millet Meclisi misakı milliden zerre kadar feda ederse, icabı namus ve millî için çekilip gitmeli…” “…………. Biz harbe atıldığımız zaman bundan daha zaif idik. Bu gün elimizde ordumuz bulunduktan sonra öyle iğfalkâr bir vaziyete düşmek istemem.” “Hariciye vekili hangi zihniyete binaen bir sene sonra İngilizleri bize celb edecektir?” “ İngilizler şimdiye kadar nereye germişte çıkmıştır?” “Eğer bundan fazla hazırlanamıyorlarsa, (hükümet) mevkilerini  hazırlanacak adamlara terk etmelidirler” “İsmet paşa karşısında Lort Gürzon bulunuyormuş gibi muğlak ve umumî kelimelerle maksadı söylemek istiyor”  “Bunların mesaili iktisadiye ve Maliye hakkında yekdiğerine karşı olan mübayenetini biz bilmedikten ve bunlar elimize verilip mukayese yapılmadıktan sonra bizden ne fikir istenebilir? Biz ne fikir verebiliriz?” “Memleketin mukadderatı elimizi gözümüzü bağlayarak hal olmaz.!” “Musul’un bir sene sonraya taliki demek arkadaşlar, Türkçede bir darbı mesel vardır, sona kalan dona kalır. Musul’u gaip etmek demektir. Musul’u kayıp ettikten sonra, senin Şark’ta bir yerin kalmamıştır. “Efendiler, bir adamı idama götürürken deseler ki seni idama götürüyoruz. Bilir ki idama gidiyor. Fakat elini gözünü bağ­lar ve götürürlerse o fenadır. Şimdi memleketin mukadderatiyle uğraşıyoruz.”  “ Âleme ilân edilen misaki millî çiğnendi, heba oldu, iptal edildi. Battal edildi” “ Şimdi acaba heyeti Murahhasamız ve onun programını kabul eden Heyeti Vekilemiz bunun, misaki millinin mefhumuna sadık mı, değil mi diye onu düşünmekliğimiz lâzımdır.”  “Kâğıt üzerine konan vesaikin azametini, kudretini şifahen söylenen havai sözlere feda etmişlerdir.” “Milletin kanaati hilâfına bir kelimesi için söz söyleyeni idam ettiğimiz bu misaki milli için heyet hakkında ne söylemek lâzımdır” “Öncelik güvenoyu meselesi haline gelmiştir. Hükümete güven oylaması yapalım sonra bu konuyu konuşalım” “Biçare milletin büyük emekleri mukabilinde kazanılmış bir meseleyi elimize verilen bu kâğıt parçasıyla hemen hal edebilir miyiz” “Elimize verilen bu kâğıt parçasiyle ne ecnebilerin teklifi hakikisini, ne de arkadaş­larımızın kabul ettiği şeyi görüyorum.”  “O da Lozan’da bir ruh yaşamıştır. Lozan’daki o ruh nedir? Onun da umumi olarak izahı lâzımdır. Bendenizce mesail üç büyük fasılda arkadaşlara anlatıldıktan sonra Hâriciye Vekili Beyefendi de Avrupa devletlerinin hakiki sulh yapmak için gelip gelmediğini, yetmiş gün müzakereden sonra neden birdenbire durduğunu ve kapandığının izahını rica ederim.” “Misakı milliden gayri sulh yoktur” “Heyeti Vekilenin böyle düşüneceğini hiç tasavvur etmezdik.” “Bir önceki celsede Musul fevkalade ehemmiyetli iken sizi şimdi kim mecbur etti?” “Musul’un terki vilâyatı şarkiyenin hepsini terk etmek olduğu kanaatinde olduğunuzu ifade buyurdunuz. Tebdili kanaat mı ettiniz? Yoksa tebdili kanaat için bir mecburiyet mi gördünüz?” “Çünki Cemiyeti Akvama vermek İngilizlere vermek demektir.”  “Ekalliyetlerin Musul i!e alâkası yoktur. Cemiyeti Akvamın Musul ile alâkası yoktur. Bunu ekalliyetlerle neye karıştırıyordunuz?”  “Musul misakı millide dahilinde mi, değil mi? Bize bir kelimede söyleyiniz” “Avrupa sulh niyetinde mi değil yoksa zaafa düşüp bu sulh maddelerini götüreceğimizi mi hissetti?” “Altı yüz senelik bir maziyi tasfiye ediyoruz.” “Avrupa bize verdiği 14 maddenin 12’sine değiştirilemez ve biz 2 tanesi üzerinde konuşuyorsak sulh abes değilmidir?” şeklinde ağır ithamlarda bulundular

Bu tartışmaları izleyen Mustafa Kemal Paşa “ ………..Bu gün suhuletle hepimiz anlayabiliriz ki, Musul’u vermemekte İsrar edersek muharebeye dahil oluruz. Binaenaleyh Musul mes’elesini bir seneye kadar hal etmek; üzere talik edip sulhe geçmek ve muharebeyi kabul etmemek mümkün midir, kaibil midir ve faideli midir? Bu muhakemeyi suhuletle yapabiliriz ve bunun için zan etmemki vaziyeti askeriye hakkında. vaziyeti hariciye hakkında, vaziyeti siyasiye hakkında faz’a malumata arzı ihtiyaç edersiniz.” Bazı arkadaşlarımız, mesala Sırrı Bey gibi arkadaşlarımızın, medarı kelamı misaki milli oluyor. Heyeti Murahhasa misalki miill’iyi mahvetmiş Hey’eti Vekile, mıisaki milliyi feda etmiş. Ben de diyorum ki Sırrı Bey Misaki Milinin ne olduğunu anlamamıştır. Misaki Millinin ne olduğunu evvela anlamalı ondan mütecavizlerin kimler olduğunu meydanı koymalı. Efendiler arazi meselesi ve hudut meselesi misaki millinin, malûmu âliniz, birinci maddesinin dairei şümulünde’dir. Misaki milli şu hat bu hat diye hiç bir vakitte hudut çizilmemiştir.” Şeklinde olaya mudahele etmiştir.

Özetle; 27 Şubat 1338 (1923) tarihinde gerçekleşen 200. İnikat (oturum) 1. gizli celsede yaşanan genel manzaraya baktığımız zaman:

  • Milletvekilleri vakıf olmadıkları hayati bir konunun önlerine apar topar getirilmesinden oldukça rahatsız olmuşlardır.
  • Milletvekilleri zamanın hükümet başkanı Hüseyin Rauf Bey ve Hariciye Nazırı İsmet Paşa’ya karşı tepkili duruş sergilemişlerdir.
  • Hükümet başkanı Hüseyin Rauf Bey’in milletvekillerinden gelen soruları cevaplamada konuya çok fazla hakim olmadığı, sonlara doğru konuşan Mustafa Kemal’in olaya en hakim kişi olduğu ve yaptığı çıkışlara milletvekillerinin karşılık vermekten çekindiği görülmektedir.

Gizli celse tutanağına dair daha ayrıntılı bilgi için Sebilurreşad Mecmuası Ekim/2016 1010.sayı incelenebilir

Sağlıcakla kalın

@akgulahmet

14724544_1661533077472070_8066881636059696071_n