Kan Davaları Üzerinden Fırsatçılık

Sadece doğuda değil, Anadolu’nun birçok yöresinde şeriatın kesmediği veya iyice kesemediği parmak acımaya ve etrafını rahatsız etmeye devam devam ediyor.

Emniyet verilerine göre günde ortalama 3 kişinin cinayete kurban gittiği ülkemizde son bir yılda kan davalarından dolayı Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizde biri bebek olmak üzere 34 kişi yaşamını yitirdi. (Emniyet verilerine göre 2012 yılında sadece polisin sorumluluk sahasında, 1.233 kişi öldürülürken, 389 öldürmeye teşebbüs olayı gerçekleşmiş).

Kan davalarından kaynaklı intikam cinayetleri söz konusu olduğunda tüm dikkatleri doğu bölgesine yöneltmek haksızlık olur ama bu bölgede uzun yıllar süregelen çatışma ortamının oluşturduğu silah fazlalığı ve devlet otoritesinin ideolojik/ örgütsel olaylara odaklanmasının verdiği boşluktan kaynaklanan bireysel cinayetler ve bu cinayetlerin üzerinden çok geçmeden karşılığının verildiği de bir gerçek.

Ulusal medyanın uzun yıllar Antalya’dan çiçek ve böcek, Mardin’den kelle ve kan haberini alışkanlık edindiğini biliyoruz ama çözüm sürecine rağmen bu haleti ruhiyeden hala kurtulamamış olması ise acınası bir durum..

Bir canın bedelini birkaç yıllık hapis cezası, CMUK’tan kaynaklanan ceza indirimi ve zaman içinde iyi hal veyahut toplu afla tahliye olarak koyan bir hukuk siteminin adil kesemediği ve kangrene dönüştürdüğü bu davaların sonucunda öyle veya böyle iç hukuk devreye giriyor.

Üzülerek söylemeliyim ki, bölgede uzun yüzyıllar haklıyı gözeten iç hukuk sitemi de son zamanlardaki etik dezenformasyondan nasibini aldı ve haklı yerine güçlüyü gözeten, zayıfı bastırmaya çalışan bir hal almaya başladı.

Bunun sonucunda bireysel çözümler ve buna bağlı olarak kan davaları ve  intikam cinayetlerinde artış baş gösterdi.

Cumhuriyet öncesi İslami miras taksiminde kız kardeşe  ½ hissesini veren bu toplumun, Avrupa hukukundan kaynaklı 1/1 miras hakkı tanınınca hiçbir hisseyi vermemek suretiyle hem İslam hukukunu, hem sözüm ona çok çağdaş hukuku birden işletmemeye başladığına birçoğumuz şahit olmuştuk.

Aynı şekilde, toplum vicdanında karşılık bulmayan çağdaş hukuka ilaveten (kısas veya tercih edilen şekli ile diyet ve ardından muhakkak sulh öneren) İslami gelenekten uzaklaşmış yöresel iç hukukta bir çare oluşturamayınca, akıl ve ölçüden yoksun bireysel çözümlerin, bir sonraki cinayetin davetiyesini bırakacak şekilde bu boşluğu doldurmaya başladığını görüyoruz.

Öte yandan tanınmış aileler arasında çıkan olaylarda sözü geçer kanat önderleri, aşiret reisleri, seçilmişler, devletin üst düzey yetkilileri araya girmekte veya araya girmeleri için yapılan ricalar kırılmamakta ve çözümü zor gibi görünen bir çok olay sevindirici bir barışla neticelendirilirken, ekâbire erişmekte sıkıntı yaşayan aileler bu kadar şanslı olmayabiliyor.

Öyleyse kan davalarının görüldüğü illerde olaylar başlamadan çözecek, ani reflekslerle meydan gelen istenmedik olaylarda hemen araya hemen girerek ilk teskinleri yapacak, ardından arabulucu olarak çalışmalar yapabilecek hatırı sayılır insanlarından bir çözüm komisyonun ciddi katkılar sunacağını düşünüyorum.

Aldığım duyumlara göre böylesi bir komisyon çalışmasını Mardin yapmış durumda.. Bu komisyonun iki aşamalı çalışma yürüterek, ilk aşama teskin, ikinci aşamada arabuluculuk görevini yürütecek şekilde yapılandırılması verimini daha da arttıracaktır.

Komisyon ilk aşamada, olayın içinden çıkılmaz bir hal almasını önlemek adına iki taraflı teskinlerde bulunmalı, taziyelerinde yer almalıdır.

Teskin ve taziyelerin ardından gerektiğinde diyeti belirlemeli ve bunun üzerine devletin vereceği hukuki ceza hakkını (davadan mağdur tarafın vazgeçme hakkını saklı tutarak) anlatarak kin ve nefreti söndürecek, karşılıklı cinayet davetiyelerinin önünü almış olacaktır.

Komisyonun çalışmaları mahkemede de karşılığını bulabilmelidir. Mesela komisyon tarafından yapılan öneriyi kabul eden mağdur tarafın devletin ayrıca biçeceği cezadan gönül rızası ile vazgeçmesi halinde bu durumda çözüm komisyonunun mahkemeler nezdinde kamu davasının ertelenmesi / kaldırılması yönündeki telkinleri karşılık bulmalıdır.

Devletin adil ve arabulucu yönü ile çözüm komisyonunun çalışmalarına maddi ve manevi katkıda bulunması, lüzumu halinde sözü muteber görevlilerini (imamlarını, öğretmenlerini, idarecilerini) takviye olarak göndermesi sulh adına işleri daha da kolaylaştıracaktır.

Siyaset mekanizmasının seçmen kitlesi üzerindeki etkisi inkâr edilemez. Siyasi partilerin siyasi çıkar hesaplarını bir kenara bırakıp tamamen manevi bir destekle sulh çalışmasına katılacak etkili isimlerini komisyona dahil etmesi ve böylesi kutsal bir çalışmada tamamen insani değerleri öncelediğini göstermesi önemlidir.

Sivil toplum kuruluşları da temsil ettiği kitleler üzerinde uzlaştırıcı / yatıştırıcı olmak adına bu komisyonun çeşitli ayaklarında aktif yer almalıdır.

Geçtiğimiz günlerde Mardin cezaevinin önünde yaşanan intikam cinayetini ve gelecekte olası bu türden olayları birkaç göstermelik toplantı, AB’den kadın, çocuk ve engellileri istismar ederek alınacak proje destekleri ile yapılacak birkaç eğitim veya şov amaçlı birkaç basın açıklaması ile önlemek veya çözmek mümkün değildir.

Güneydoğu istismar bölgesi olmaktan da kurtarılmalıdır. Son yaşanan Bilge katliamı sonrasında bol bütçeli projeler uygulayan, tezi veya rapor çalışmasına materyal buldum diye sevinmek suretiyle nemalananların bu fırsatçılığını bölge insanı çok iyi biliyor.

Hele birde bölgenin muhafazakar yapısını özellikle vurgulayarak elim olayları daha da daha da kaşıyıp nerden topladıkları belli olmayan bir kaç isimle birlikte kameralar önünde tüm Türkiye’ye açıklamalar yaptıktan sonra hazırladıkları projeleri ilgili birimlere sunanların hali hiç samimi değil..

Sağlıcakla kalın

USTAD  26.09.2013