Demokrasinin Sihirli Sandığı

Yunan Mitolojisinde Pandora’nın Sandığını okurken şu cümleler geçer: “Ve Pandora, tüm emirleri unutarak sandığı açtığında, yaptığı hatanın ne kadar büyük olduğunu geç de olsa fark etti. Pandora son anda sandığı kapatmayı başardı ama o sandık kapalı kalacaktı. Kala kala umut kaldı elde…”

Gezi olayları sırasında demokrasi adına bilgi dağarcığımıza şu cümle eklenmişti: “Demokrasi sandıktan ibaret değildir”..

Bu sihirli cümlenin üç anlamı, üç söyleyeni oldu.

İlk grup, Mısır’daki gelişmeleri Türkiye için düşleyen, Mısır kıyılarına yanaşmış ABD gemilerini İstanbul kıyılarında görmeyi arzulayan, bir yüzyıldır demokrasi şerbeti ile sarhoş ettiği halkı kurumsal diktatörlükle yönetmeye alışmış, bu kurumsal diktaya ilişen halkın iktidarına “Demokrasi sandıktan ibaret değildir” gözdağı vermeye çalışan ve merhum Mehmet Akif’in tek dişli medeniyet tanımına uyan sözüm ona derin demokrasi taraftarları..

Küresel derinliğin çarkıyla birlikte hareket eden bu grup için demokrasi ve onun bir aracı olan sandık, kirli işbirliğini sürdürecek muktedirleri halkın başına getirdiği müddetçe değerlidir.

Bu sandık, bir şekilde halkın başına batı yanlısı ve İsrail çıkarlarını gözeten jakoben kral veya devlet başkanı olarak atandıktan sonra, açık oylama kapalı tasnifler, %90 üzeri düzmece seçim zaferleri ile veya yargısı, ordusu, aç gözlü kırıntıcı işadamlarından oluşan kurumsal diktanın gözetiminde bir ömür sürdüğü müddetçe değerlidir.

Şayet işler hesaplandığı gibi gitmez de, “halkın kendisinden Türkiye’nin son dönemlerinde veya Mısır halkının Arap baharı sonrası sonrasında attığı % 52 lik çalımdan sonra” ters yüz olursa ki bu durumda sandığı bir hile, gayri meşru bir iktidar aracı olarak sayar ve “Demokrasi sandıktan ibaret değildir” cümlesine masumiyet kılıfı giydirerek iktidarı halkın elinden almaya çalışırlar.

İkinci grup, ilk grubun niyetini fark etmeksizin en insani yönetim şeklinin seçimlerden ibaret olduğuna yürekten iman etmekle birlikte, en fazla oyla seçilmiş iktidarın, oy veren veya vermeyenlerin hassasiyetini gözeterek yönetmesi ve oy verenine kayırmacı bir tutum izlememesi gerektiği yönündeki yüksek düzeyde demokrasi talebini “Demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir” şeklinde dile getirenler..

Üçüncü grup ise ilk iki grubun niyetine bakmaksızın bu yöndeki çağrılara sakinleştirici olması yönünde katılan ve “Demokrasi elbette sandıktan ibaret değildir” sözlerini sarf edenler..

Demokratik yönetimlerde elbette ki her şey sandık değildir ama sandık, demokrasinin bir nevi namusu gibidir. Bu namusu korumak, ona saygı duymak ise halkın olduğu gibi, güvenlik güçlerinin de görevi olmalıdır.

Ne var ki, Mısır’da,  AB(D) ve İsrail’in Suudi kralı gibi kukla Arap krallarının eliyle İhvan hareketine ve Müslümanlara ikinci defa yaşattığı acı tecrübeden sonra bir çok İslam ülkesindeki müslümanların “Demokrasi sandıktan ibaret değildir, Bunu sandıktan ibaret sanmak saflıktır. İllaki demokratik yöntemde ısrar edilecekse dahi, bunun yolu düşmanı kendi kalesinde vurmak, her alanda cihat etmektir.” kanaatinin 10 yıl içerisinde kuvvetlenmeye başladığını ve İslam birliğine doğru güçlü bir yönelmenin olacağını tahmin ediyorum.

Türkiye son çeyrek yüzyılda çok mesafeler kat etti.

Rahmetli Erbakan’ın politikalarını anlamadan yerden yere vuranlar, Yüksek Askeri Şura ve Milli güvenlik Kurulu’nun sihirli sandığını çatlattığı ve içinde neler döndüğünü halkın bugün daha iyi anlamasını sağladığı için minnettar olmaldıır.

Talebesi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise, O’nun çatlattığı sandığı iyice kırarak neler olup bittiğini, kozmik odalarda nasıl devlet adamı, siyasetçi üretildiğini, halkın iktidarlarının (tıpkı şimdi mısır’da olduğu gibi) kurumsal dikta oluşumları ile muktedir olmasının nasıl engellendiğini, tüm çıplaklığıyla ortaya koydu.

Arap baharı öncesinde bireysel dikta sonrası halkın tamamen masum ayaklanması ile kurumsal dikta yönetimlerin getirileceği yönünde görüş belirttiğim Arap ülkelerinin Türkiye gibi şansının yaver gidip gitmeyeceğini bilemeyiz ama;

Bu durumda iki yol görünüyor.

Ya Türkiye’nin 1960 larda yaşadığı demokrasi katliamı ve ardından oluşturulan kurumsal dikta yönetimini “Demokrasi sandıktan ibarettir” saflığı ile  50 yıl daha tecrübe etmek,

Veya “Demokrasi sandıktan ibaret değildir, Bunu sandıktan ibaret sanmanın en saf halini türk kardeşlerimizin yaşadığını gördük. Demokrasi tüm kurumları ile halkın kendisini yönetmesi ve İsrail kuklası devlet başkanları ve kurumlardan kurtulması için cihat etmektir.” Şeklinde düşünmek..

Bu arada son dönemde sıkça dillendirilen İslam birliği tartışmalarına katkı sunmak açısından bir hususa değinmekte yarar var.

Söz konusu talep kendisiyle yıllar önce Irsıca’da iken iki kere görüşme fırsatı bulduğum klasik bir isim Ekmelettin İhsanoğlu’nun başında olduğu  İslam Konferansı Örgütü tarzı bir yapılanma ise ki, ben bu yapılanmayı Birleşmiş Milletlerden ayırmıyor ve sadece abdestli halidir diyorum.

İslam birliğinden kasıt hilafet tarzı bir yapılanma ise ki bunun şu an için kukla yönetimlerle başlatmak mümkün değildir. Bu oluşum bütün mezheplerin yer bulacağı, çok geniş çevrelerin ciddi oturumlar sonrasında tartışması gereken bir konudur. Bazı dostlarımızın sadece bir milletin bayraktarlığında ısrar etmeden sıcak tutması gerektiğini belirtmekte fayda görmekteyim.

Son bir söz daha: Sınır kavramını değil Türkiye’de hiçbir İslam ülkesi için hazmetmeyen ve yeni yeni kurulması hayal edilen siyasi sınır düşüncesinden hiç hazzetmeyen birisi olarak şunu belirtmemde yarar var: AB(D) tarafından kendi sigortası olarak yerleştirilip büyütülen ve Müslümanları hem sömürüp hem de sömürdüğü parayla katilleri finanse ederek aynı Müslümanların ölmelerini sağlayan Suud hanedanının yönetimindeki Suudi Arabistan toprakları bütün Müslümanların ortak malıdır.

Anlayana hayırlı olsun

www.ustad.org.tr 22.08.2013