Cumhurbaşkanlığı ile Devlet Başkanlığının Yarışı

USTAD Başkanı Ahmet Akgül’ün değerlendirmesi

Günlerdir merakla beklenen CHP ve MHP’nin çatı adayı nihayet belli oldu.

9 Mayıs tarihli “Erdoğan Cumhurbaşkanı Olmalı mı” http://www.ustad.org.tr/?p=1239 başlıklı yazımda muhalefet cephesinde konuşulan olası adaylardan bahsetmiş ve adı hiç zikredilmeyen Ekmeleddin İhsanoğlu’na dikkat çekerek şunları söylemiştim:

“İslam Konferansı örgütünün başkanlığını yapmış Ekmeleddin İhsanoğlu’nu atlamamak gerek. İslam konferansı başkanlığını yaptığı sıralarda batıyı üzmeyecek söylem ve politikalar yürüten İhsanoğlu, batı telkiniyle güçlü bir ortak aday olarak karşımıza çıkabilir.”

Ve hemen ardından  “Kanaatimce her türlü kombinasyona rağmen öne çıkacak ortak adayın, 30 Mart öncesi yaşanan tüm badireleri güçlü bir şekilde atlatan Erdoğan karşısında işi çok zor” şeklinde cümlemi tamamlamıştım.

Sayın ihsanoğlu, IRCICA Genel Direktörü olduğu sıralarda (sanırım 1997-98 yılları idi) farklı zamanlarda iki kez ziyaret edip sohbet imkanı bulduğum bir isim.

Arapçanın yanı sıra  4 dil bilen Mısır doğumlu İhsanoğlu’nu Türk kamuoyu çok fazla tanımıyorsa da, uluslararası camiada öteden beri tanınan, muhafazakar kültürüne saygı duyulan  etkin bir isim.

İslam Konferansı örgütünün ilk seçilmiş başkanı olarak hem Ortadoğu ülkeleri hem de  İslam ülkeleri devlet başkanları nezdinde ciddi itibarı olan İhsanoğlu, genel sekreterlik yaptığı dönemde kadın hakları ve insan hakları konusunda izlediği reformcu çizgisiyle de Batı’nın kendisine itibar ettiği bir isim.

Oldum olası ne Birleşmiş Milletlere, ne NATO, ne de Arap birliği gibi uluslararası bir görüntü vermesine rağmen toplumların gazını alıp birkaç devletin çıkarları doğrultusunda hareket ederek sıkışan toplumların gazını almaktan ve sömürüye devam etmekten başka hiçbir işe yaramayan bu kuruluşlar gibi batı telkiniyle kurulan İslam Konferansı örgütü gibi kuruluşlara da itimadım olmadığını her defasında söylemişimdir.

Bu tür kuruluşların sevk ve idaresine talip olmanın ilk yolu batının icazetini almaktan geçer. Veyahut araya kaçak olarak girmeyi başarmışsanız da bu derinliğin ilkelerini zedelememeniz beklenir.

Nitekim örgütün başındayken batıyı üzmeyecek söylem ve politikalar yürüten İhsanoğlu, özellikle Mısır’da % 50’nin üstünde oy alan Mursi iktidarına yapılan darbeyi destekleyici sözleriyle Türk dış politikasının tam aksine batı yanlısı İslam ülkelerindeki dikta liderlerin söylemini tercih ettiğini göstermiş  ve bu yüzden çok sert tepkiler almıştı.

Muhalefetin öteden beri Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’a rakip olarak uluslararası camiada kabul görecek batı destekli Kemal Derviş gibi bir aday arayışında olduğunu biliyorduk ve bahsettiğim Mısır darbesine destek açıklamasının  hemen ardından kuvvetli ortak adaylarının Ekmeleddin İhsanoğlu olabileceğini söylemiştim.

Bu saatten sonra bir aksilik olmazsa Ekmeleddin İhsanoğlu cumhurbaşkanı adayı..

Belli ki milliyetçi yönleriyle kesişen MHP ve CHP’yi çatı altında tutmak ve muhafazakar yönüyle de Ak Parti tabanına da hitap etmek amaçlanmış bu tercihle..

Belli ki en baştan beri CHP lideri Kılıçdaroğlu ve MHP lideri Bahçeli’ye bu isim fısıldanmıştı ama kamuoyunu birkaç isim üzerinde tartıştırdıktan sonra açıklandı.

Yani bir bakıma, yapmacık hareketlerden sonra tabana hazmettirilmek istenen bir tiyatro gibi geldi bana.

Tıpkı şimdilerde CHP’li bazı kalburüstü yazarların “İslam alimi ile din merkezli bir Türkiye’ye doğru gidiliyor” şeklinde yapmacık bir endişesi ile muhafazakar oylara gel gel yapması gibi mizansen ve komik bir tiyatro..

Başta dediğim gibi, 30 Mart öncesi yaşanan tüm badireleri güçlü bir şekilde atlatan Erdoğan karşısında Sayın İhsanoğlu’nun işi oldukça çok zor görünüyor.

Bu seçimin çok özel bir anlamı daha var.

Sayın Erdoğan kazanırsa başkan gibi cumhurbaşkanı,  Sayın İhsanoğlu kazanırsa sadece cumhurbaşkanı gibi davranacak.

Bir bakıma ya halkın temayülleri veya çatı altının eski devlet reflekslerinin yarışı gibi..

Dolaylı da olsa bir bakıma Cumhurbaşkanlığı ile Devlet Başkanlığının yarışı gibi

Hem uluslararası camiada hem İslam ülkeleri devlet başkanları nezdinde muteber bir isim olan İslamoğlu’nun en büyük talihsizliği Türkiye’de son dönemde yaşananlar ve bu yaşananların ardından muhalefetin adayı olarak ortaya çıkması.

Türkiye son dönemlerde çok ciddi badirelerden geçmeseydi İhsanoğlu’nun halk oylamasındaki şansı yüksek olurdu.

Bu badirelerden sonra saflarını daha da sıklaştıran Ak Parti camiası olmasaydı, seçmenin tercihi İhsanoplundan yana olacaktı.

Daha öz bir ifadeyle bundan 10 yıl önce aday olsaydı, hem İslami değerlere aşinalığıyla Anadolu insanının aradığı muhafazakar özellikleri, hem de Batı ile iyi ilişkilerinden dolayı İhsanoğlu gibi bir Cumhurbaşkanı adayına oy patlaması yaşatırdı.

Ne yazık ki son 10 yıl Anadolu insanına çok şey gösterdi.

Kozmik odalardan parti liderleri ve milletvekilleri isimlerinin servis edilebileceğini öğrendi.

Yıllar yılı “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözü ile ruhlarının okşanıp sarhoş edilerek iktidar olmalarına rağmen bir türlü muktedir olamamalarının nedenlerini öğrendi.

İyi eğitimli ve elit okullarda okumanın, uluslararası camiada üst düzey görevlerde bulunmanın yetmediğini, en önemli özelliğin bu milletin bağrından çıkıp bu milletle hemhal olan bir lider özelliğini araması gerektiğini anladı.

Hasıli; Halep ve arşın bir arada olduğuna göre Erdoğan’ın karşısında İhsanoğlu’nun kazanması için ya MHP ve BDP bir araya gelir (ki bu durumda ilke ve prensibi olmayan bir çatıdan ne hayır gelir sorusu ortaya çıkar),  ya da halkın tercihini sabote edecek aklı dışardan müdahalesi içerden bir oyuna girişilir.

Umarım son 10 yılda demokratikleşme alanında oldukça mesafe kaydeden bu ülkeye bu saatten sonra reva gören kimse olmaz.

Sağlıcakla kalın.

USTAD  17.06.2014