Çözüm Süreci Geçici Hesaplarla Sekteye Uğramamalı

2013 yılı Sayın Başbakan’ın “Gerekirse baldıran zehiri bile içerim” şeklinde büyük bir karalılıkla başlattığı çözüm sürecinde neredeyse 1.5 yılı geride bıraktık.

Özellikle ilk 1yıl içerisinde olayların bıçak gibi kesildiğine hem bölge insanı olarak bizler, hem tüm Türkiye şahit oldu.

Silahlı saldırlar, çatışmalar yok denecek kadar azaldı. Toplumsal olaylar, müdaheleler, hafızamızda yer etmiş taş atan çocuk görüntüleri neredeyse kalmadı. Patlama sesleri, yol kesme haberleri, adam kaçırma veya kundaklama haberleri neredeyse unutuldu.

En önemlisi de doğu ve batısıyla Anadolu’nun hiç bir evinden ağıtlar yükselmedi. Ne canlar yandı, ne geride hüzünlü boynu bükük duruşlar söz konusu olmadı.

Bu bile çözüm ve kardeşlik sürecinin ne denli önemli olduğunu göstermeye yetiyor.

Kısacası, olaylar ferdi sayılabilecek durumlar hariç azaldı ve bunun bölge insanındaki yansıması tebessüm ve mutluluk oldu.

Bunun dışında bölgede gözle görülür şekilde ekonomik ve sosyal refah artışı oldu.

Riskleri ortadan kalkınca yatırımlar arttı. Bölgeden olup ta yatırımını bölge dışına yapanlar yatırımlarının bir kısmını bölgeye yönlendirmeye başladı. Bahçecilik olsun, hayvancılık olsun, orman ürünlerinin işlenmesi olsun, turizm olsun bir çok alanda hareketlenmeler kendini 1 yıl gibi kısa bir sürede gösterdi.

Kendi şahsımla ilgili bile şunu net söyleyeyim ki, bölgeden olmama rağmen belki de 20 yıldır hiç gitme fırsatı bulamadığım yerlere gidip güzel memleketin o dağlarındaki o muhteşem güzelliklere şahit olma fırsatı buldum.

Hal böyleyken, Türkiye 17 aralık gibi ciddi bir badire atlattı ve hemen akabinde 30 mart seçimlerine girdi.

Şahsi kanaatim, çözüm sürecinin muhatapları arasında bazı insanların (Bu sayın Başbakan’ın muhatapları veya o muhataplarla başbakanın irtibatlarını sağlayanlardan da olabilir)  Başbakan Erdoğan’ın baldıran zehiri içerim diyerek gösterdiği kararlılığı ve samimiyetini ya kavramamış, ya da küresel aktörlerin her an durum müdahalesi yapacağı inancından sıyrılamamış olmalılar ki, bu yüzden bir istetme, bir yedek hesap tuttuklarından hep kuşku duydum.

Son zamanlarda yaşanan bazı olayların arkasında 17 Aralığın gerçek aktörünün ne denli güçlü olduğu konusunda tereddüde düşenlerin bunlara “ben hala güçlüyüm, hala muktedirim, hala belirleyiciyim, hala daha güçlü muhatapla görüşmeler yapabilecek kadar ayaktayım” mesajını verircesine davranışlar sergilemeleri rahatsız edicidir.

Çözüm sürecinin gölgesinde seçime giren bölgede istisnalar hariç seçim anı ve öncesinde bir mahalle baskısı veya olayın olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Fakat seçim sonrasında özellikle BDP’nin seçimi kaybettiği veya bazı yerlerde itirazlarının yeterince değerlendirilmediği gerekçesiyle bir takım eylemler yapıldı.

Diyarbakır ve Mardin Dargeçit ilçesindeki bir takım şantiye ve petrol arama şirketi araçları yakıldı.  Gösteriler yapıldı. Uzun süredir unuttuğumuz bir manzara olan polis ve göstericiler karşı karşıya kaldı. İşyerleri ve kamu binaları zarar gördü. Yollar kapatıldı vesaire..

Bütün bunların üzerinde Diyarbakır belediye başkanı Sayın Kışanak’ın petrol gelirlerinden pay talepleri ve ardından Siirt milletvekilinin Hakkari ve Şırnak’ta pilot uygulamaya geçtiklerine dair açıklamaları ve en sonunda KCK’nın hükümetin çözüm sürecini bitirmek istediği iddiasıyla Öcalan ile yasal müzakere yapılmaması halinde tekrar silahlı mücadeleye başlanacağı açıklaması damgasını vurdu.

Muhatapların tümüne değil, bir çıkar grubuna yönelik bu kuşkumda umarım haksız çıkarım da yüzyılın projesi olan çözüm süreci mutlu bir sonla neticelenir.

Kanaatime göre seçim sonrasında artış gösteren bu olayların arka planında ilk defa halk tarafından seçilecek Cumhurbaşkanlığı seçimleri de var ve olaylar münferitte olsa devam edecek gibi görünüyor.

 

BDP Genel Başkanı Demirtaş müzakereleri yasal zemine taşıma talebini Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde destek şartı olarak sunmuştu ve bu talep daha güçlü bir şekilde dillendirilmeye devam edecek.

Sayın Demirtaş ve BDP’nin bu talebine Sayın Başbakan’ın Anayasal güvenceden ziyade bir kısmını demokratikleşme paketi ile, bir kısmını da tıpkı başörtü meselesinde olduğu gibi toplumsal mutabakat için zamana yayarak çözeceğini düşünüyorum.

Çözüm sürecinin samimi aktörleri buna kani olacaksa da daha önce belirttiğim gibi bir sonraki talepleri daha gür bir sesle talep etmek için bazen örgütün genel bir politikası, bazen de örgüt içerisinde kontrol edilemez grupların biz hala burada ve güçlüyüz mesajını sürekli vereceklerini göreceğiz.

Tabi bu grupların içerisinde devleti eski jakoben alışkanlıklarına çevirmek ve farklı menfaatlerini birlikte yürütmek isteyen menfaat grupları da olacak ve muhatapları da zor durumda bırakacak eylemlere girişecektir.

Sözün özü çözüm süreci boyunca bu türden provakatif eylemlerin olabileceğini herkes gibi bizlerde bekliyorduk ve sürecin muhatapları çözüme dair inanç ve  samimiyetlerini bozmadıkça arzulanan kardeşlik ortamının yakın olduğunu bilmek için kahin olmaya gerek yok.

Aslolan, ferdi bir takım olayların üzerine devletin eski reflexlerini koymadan devam etmesidir.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında bölge daha da normalleşecektir.

Hele de kalıcı bir yeni anayasa yapılırsa, dün yaşadığımız olaylar geçmişe dair hatırlanmaması gereken olaylar olarak raflara kaldırılacaktır.

Sağlıcakla kalın

USTAD 18.04.2014