Stratejik Derinlik İran mı, Türkiye mi?

İslam coğrafyasında başlayan İran eleştirisi özellikle Suriye’de alenileşen ve İslam coğrafyasının birçok yerinde huzura çomak sokmaya dönüşen politikası yüzünden nefrete dönüşmüş durumda.

1979 yılında gerçekleşen Humeyni devrimi, Anadolu başta olmak üzere dünyanın birçok yerindeki Müslümanlar üzerinde hatırı sayılır bir sempati oluşturmuştu.

Şah döneminin modern İran’ını kaybeden seküler ve laik taban üzerinde ise şiddetli bir sevimsizlik meydana getirmiş, hatta Anadolu’daki Müslümanları sindirme aracı olarak kullanılmaya başlanmıştı.

Öyle ki,  o dönemlerde İran’la birebir ilgili olsun veya olmasın, Kemalistler için İslami kimliğiyle ön plana çıkanların adı mürteci, göbek adı ise İrancı veya Humeynici idi.

İslami camiada oluşan devrim sempatisi zamanla yerini temkinli bir duruşa bıraktı bırakmasına ama oluşan bu sevgi çemberini iyi değerlendiren İran’ın ulusal menfaatlerini Şii anlayışıyla yoğurmak suretiyle kendilerine zerk etmeyi başardığı kişi veya camiaların kripto varlığı günümüze kadar sürdü.

Bir zamanlar cezbedici Acem söylemlerine dönüşü olmayacak şekilde kendini kaptıran bu kripto kesimleri İslami söyleme sahip siyasi partilerin yanı sıra, İran takiyye sanatını en güzel şekilde icra eden bir takım cemaat liderleri ve gündemi etkileyebilen gazeteci ve yazarlar arasında (sayıca az ama etki alanı güçlü) isimleri bulmak pekala mümkündür.

Başından bu yana sadece İslamcıları bastırmak bahanesiyle sahte İran düşmanlığı yapan sol Kemalist siyasal oluşumlar ile iyi bir takiyye erbabı olduğu sonradan anlaşılan paralel derin damarı dahil edersek İran’ın Anadolu’da ne denli kökleştiğini daha iyi anlamış oluruz.

(Ara not: Okuyucunun takılabileceği bir husus olması hasebiyle temel amacı mezhep karşıtlığı üzerinden Müslümanları Sünni daireden uzaklaştıran, Kur’an yoluna davet ediyormuş gibi davranmasına rağmen hadis dahil 1400 yıllık birikimden Müslümanları uzaklaştıran ama Allah’ın sevgilisine ait hadisleri edepsizce ağzında çiğneyip kendi özlü kusmuğu gibi sunup insanları hayran bırakan ve üstelik ilk başta sadece Kur’an’a davet ettiğini unutarak kendisiyle Kur’an arasında oluşturduğu 1400 yıllık boşluğu çalıntı sözlerinden oluşan kitapları ile kapatmaya çalışan Cemaat liderlerini kastettim ki, bu konu ayrı bir zamanda kaleme alacağım bir konudur.)

—————————————————

Gelelim İran’ın kendisine..

Irak işgali başta olmak üzere el atından sürekli devam eden ABD ile ilişkileri bir yana Suriye’nin ılımlı Şiilikten dahi uzak ve münkir sayılabilecek Nusayri rejimine verdiği destekle Sünni Müslüman kıyımına açık ortak olması, Şii Husi hareketini silah dahil her türlü destekleyerek Yemen’i kaosa itmesi, Türkiye’de üstelik İslami vitrini olan bir hükümete karşı PKK’ye destek vermesi, Mısır’da güçlü İslami bir iktidarda yokladığı Şii alan hakimiyetini bulamayınca Batı ve İsrail ile aynı dili konuşması İran’a kral çıplak dedirten yakın dönem hadiselerden sadece bir kaçı..

Çok derinlere inmekten yana değilim ama merak edenler, temel amacı İ’la-i Kelimetullah (Allah’ın ismini yüceltmek ve İslam’ı muzaffer kılmak) olan fütuhatlara İran’ın İslam tarihi boyunca katkı sunup sunmadığını, İslami fütuhat sonrası neredeyse tümden Müslümanlaşan ve huzur içerinde İslam’ını yaşayan toplulukların arasına Şii camisi inşa etmekten öte bir hizmet yapıp yapmadığını, kendisini sadece Müslüman olarak addeden Bangladeş vb. uzak doğu toplumlarına sonradan yerleşerek onarılmaz Şii-Sunni fitnesine sebep olup olmadığını, Kendi dilinden veya kendi güdümündeki Lübnan Hizbullah’ının dilinden İsrail’e karşı kartondan tehditlerinin bir gün bile olsun gerçeğe dönüp dönmediğini araştırabilirler.

————————————————-

Bu istifhamları bir kenara bırakarak konumuza dönelim.

Filhakika İran, pek çok devlette olduğu gibi politikalarını ulusal çıkarlarına göre dizayn eden, gereklilik halinde dini söylemleri güçlü kullanan kadim bir devlet.

İran’ı bölge ülkelerine nispeten öne çıkartan önemli bir özelliği ise, ulusal çıkarları söz konusu olduğunda her yolu mubah görebilen bir ülke olması.

Salt kendi politikalarına hizmet edecek şekilde güçlü bir stratejik iletişim ağı oluşturan bu ülke, sadece altyapısını güçlü tutmakla yetinmeyip etki alanı içerisindeki devletlerde medya organlarını satın alma veya destekleme yoluna gitmekte..

Bu sebeple olsa gerek ki, İslam coğrafyasının uzağında bulunan Afganistan, Bangladeş gibi toplumlarda daha hızlı etki ve yönlendirme yapabilen, Suriye’de en acımasız soykırımların karşılıklı ortağı olmasına rağmen Türkiye kadar adı dünya kamuoyunda olumsuz yankı bulmayan bir devlet görüyoruz karşımızda..

Dünyanın en etkili silahlarından birisi olan kadını İslami bir kılıfa sokarak muta nikâhı şeklinde sunmak suretiyle işadamları ve siyasetçileri bağladığına dair magazin kısmı bir yana, merkezinde kendisi olan Şiiliğin hamisi olma yolunda stratejik derinlik neyi gerektiriyorsa yapabilen bir ülkedir İran.

Şii ittifakını güçlendirmeye yönelik bu derinlik Sünni kimliği olan yapılanmaların desteklenmesinden Şiilerce kutsal sayılan yerlerin hedef alınmasını sağlamaya veya batıyı arkasına alacağından emin bir şekilde mezhep savaşları başlatmaya kadar ne gerekiyorsa yapabilecek bir derinliktir.

Dini söylemlerle ulusal söylemlerin civa parçası gibi gerektiğinde yer değiştirdiği ama özellikle ulusal çıkarları söz konusu olduğunda tabiri caizse kendi şeytanıyla bile anlaşmaya hazır bir İran’a rastlamak mümkündür.

İran, toplum ve devlet yapısı ile inanç karakterini, İranlı üst kimliği potasında eritmeyi başarmış bir devlettir. Ulusal İran, çölden kalkıp Fırat’ı geçen ve umulmadık bir şekilde binlerce yıllık Pers medeniyetini boyunduruk altına alan (kendi ifadeleri ile) acı bir fethin mimarı Hz. Ömer ve Araplara karşı en başından öfke duymuştur. Bu öfkesini inanç eksenli devlet alt kimliği olan Şiiliği üretip İrancılık üst kimliğiyle mükemmel bir şekilde kaynaştırmayı başaran ve ürettiği bu mezhep yapısını en başta Araplar olmak üzere Sünni toplumlarda intikam almak üzerine göstermiş ve göstermeye devam etmektedir.

Kendi üretimi olan Şii kimliğin hamisi olmak yolunda büyük çabalar sarf eden İran, ülke içerisinde kendi potasında erittiği Azeriler bir yana, Selçuklu ve Osmanlı dahil tüm Sünni Türkleri içeriden fethedilmesi gereken bir millet olarak görmekten ve bu uğurda tarih boyunca mücadele yürütmekten kaçınmamıştır.

Ülke içerisindeki Sünni Kürt yapıyı sindiren İran, son yıllarda Irak için iyi bir aktör sayılan Sünni Kürtlere gözünü dikmiş durumda.

Hepsini değilse de özellikle seküler laik kesimi kontrolüne almayı başaran İran, çözüm sürecinde PKK üzerinde kazan-kazan politikasıyla oluşturduğu etkiyi Suriye ve Irak’ta PKK/PYD ile birlikte Talabani ve Goran gibi tabanı Sunni Kürtlerden oluşan seküler laik oluşumları dahil etmeyi başarmıştır.

Bu örnek bile toplumsal dinamikleri güçlü, diplomatik ve askeri alanda oldukça etkili bir İran’ın varlığını göstermeye yetmektedir.

Şimdi gelelim İran’ın stratejik derinliğinin gelecek yansımalarına.

İran’ın dün tarihte olduğu gibi bugün içinde süren politik hamlelerinin yarın sürmeyeceğini iddia edecek anlayış tıpkı çözüm süreci ve Suriye’de gelinen noktanın müsebbibi veya uyarıları hafife alan bir anlayış olacaktır.

Öncelikle Sünni gruplar arasındaki ihtilafları kullanıp onları güçsüzleştirmeye devam eden bir İran olacaktır.

Şii hamisi olma yolunda her türlü grupla dirsek temasında bulunup bu grupları kendi politik çıkarları için kullanmaya devam edecek, Türkiye’de Şii tabanı genişletmek ve Şii akımının güçlenmesini sağlamak adına Şii ev benzeri projeler dâhil bir çok proje geliştirmeye devam edecektir.

Güçlendirdiği Şii kesimleri kontrol altında tutmak için kendi politik ekseninde şekillendirmeye devam edecektir.

Şiilerce kutsal sayılan din havzaların kendi çıkarlarına ters olan grupların kimlikleri ile tahrip etmek dahil Şii grupların sadakatinin sağlanmasına yönelik denemelerde bulunacaktır.

Şii milisleri etkin ve kontrol edilebilir bir şekilde kullanmaya yönelik çeşitli mekanizmalar geliştirerek bu grupları daha güçlü ve etkili hale getirmekten kaçınmayacaktır.

Türkiye’deki Alevi kesimlerle doğrudan görüşülüp Alevi temsilcilerinin İran’da sık sık toplanmasına imkan sağlayarak Alevi kesimlerin de hamisi olduğunu iyice tescillemek isteyecek, zamanla kendi çıkarlarına ters düşecek Türkiye’deki herhangi bir gelişmeye karşı Alevi ve Caferi kesimleri kullanmak ve bu olumsuz gelişmeyi bu şekilde etkisiz hale getirme yönteminden kaçınmayacaktır.

Türkiye veya diğer İslam ülkelerindeki medya organlarının satın alınması veya desteklenmesini kaçınılmaz bir stratejik hamle olarak devam ettirecektir.

İş adamlarının her türlü yöntemle kontrol altına almak suretiyle sermayeyi yönlendirebilecek güce olan erişimini sürdürmek isteyecektir.

Türkiye – Kuzey Irak bölgesel yönetimi arasında yükselişe geçen ittifakı neticesiz bırakmak adına kendisine daha yakın olan KYB yönetimi ve PKK / PYD unsurlarına gerekli desteği arttıracak, Sünni Kürtlerin dostu imajı kazanmasının ardından hem Şii grupların Kuzey Irak yönetiminde kaosa yönelik eylemlerini planlayacak, hem Kürtler üzerindeki hâkimiyet sahasını genişletmek isteyecektir.

Ortadoğu ve İslam dünyası üzerinde vesayet hakkı elde etmek için dış politika kartlarını sonuna kadar kullanacak İran, Rusya’nın sıcak denizlerde ve Ortadoğu’da etkin olma isteğini kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak NATO ve BM nezdinde kendisine uygulanabilecek yaptırımların önüne tümden geçme taktiğini sürdürmeye devam edecek, gerektiğinde elindeki enerji kartını petrol piyasasını tehdit edecek şekilde bir stratejik karta dönüştürecektir.

Suriye ve Irak rejimlerine verilen aleni desteği çok daha fazla arttırarak Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın bu ülkelerdeki etkinliğine son vermek suretiyle Sünni hilalini eritmek ve İsrail’e komşu olacak Akdeniz’e açılan İran ulusal çıkarlarını esas alan Şii yayılmacılığını sürdürecektir.

Stratejik derinlik mi dediniz? Buyurun. İran yanı başınızda.

Ortadoğu’nun özellikle son yüzyılı için durumun özetini soranlara cevabım şu:

Türkler konuşur, Kürtler kullanılır, Araplar seyreder, İranlılar yapar.

Müslüman Türkler, kendini Osmanlı gücünde görüp afaki ve süslü cümlelerle konuşmaya ve bu konuşmaların içini doldurmamaya devam ederse,

Müslüman Kürtler, “Biz artık uyandık. Söz konusu çıkarlarımız ise sorun yok” diyerek kullandıklarını zannedip sonradan paçavra gibi atılacak şekilde kullanılmaya devam ederse,

Müslüman Araplar kendisine zerk edilen zehrin her geçen gün daha fazla hissedildiği bu operasyonda zevk ve sefasına asla dokunulmayacağını zannedip seyretmeye devam ederse,

Müslüman İran vatandaşları Şii alt kimliğinde eritilen İslami kimliklerinin Pers ulusal çıkarlarına hizmete dönüştüğünü anlamamakta ısrar ederse,

Ulusalcı İran yapacak, İsrail sevinecek, Komünist blok ve Batı bu durumdan azami istifade edecektir.

Katledilenler ise hep Müslümanlar olacaktır.

Sağlıcakla kalın

Ahmet Akgül – USTAD Başkanı

@akgulahmet / www.ahmetakgul.com