Bazı Müslümanlar

Dünyaca ünlü medya patronu Rupert Murdoch, Paris’te 12 kişinin yaşamını yitirdiği Charlie Hebdo dergisi katliamına ilişkin olarak, “Aralarında büyüyen Cihatçı kanserin farkına varıp onu ortadan kaldırana dek, Müslümanlar da sorumlu sayılmalıdır” dedi.

Fazlasını değil, söylemesi gerekeni söylemiş.

Hatta lütfedip başına “Müslümanların çoğunluğu barışsever olabilir ama” sözünü bile ekleyip hafif bir baş okşaması dahi yapmış.!

Dünya görüşü, ideolojisi,  inancı ve onu yetiştiren medeniyeti  böyle söyleme ihtiyacı hissettirdiği için lafı dolandırmadan söylemesi gerektiği şekliyle söylemiş.

Hani bazı AB(D)’li sözüm ona dostlar(ımız)ın kıvırdığı gibi kültür lafıyla arkadan dolanmadan direk Müslümanlar diyerek topunun iç dünyasını ortaya koymuş..

Hemen ardından terör örgütü İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu bunu tamamlayacak ifadeler kullanmış.

“Bu saldırılar radikal İslam’ın çağdaş dünya ve Batı’nın özgür medeniyetine karşı başlattığı savaşın devamı niteliğindedir” şeklinde konuşan Netanyahu’ya göre devir, özgürlüklerimizi yok ederek, ortaçağ zulmünü üzerimize empoze etmek amacı taşıyan cihat ruhunu iyice söndürmek devridir.

Ve bir ev ödevi vermekten de geri durmamış Netanyahu..!

“Özgürlükle barbarlık arasındaki bu küresel mücadelede Müslümanlarda kendileri ile beraber yer almalıdır.”

İlk bakışta garip gelen bu açıklamalar aslında “bazı Müslümanların” hissiyatını ortaya koymuş açıklamalardır.

Bu gruba göre devir, İslam’a kasteden kesimlerle silahlı mücadeleye girecek şekilde cihat devri değil..! Elinde kılıç(silah) gerçekleşen cihat vazifesi, İslam Peygamberi zamanında yerine getirilmiş ve sonrasında nefis cihadına ağırlık verilmiştir. Yani bir bakıma modası geçmiştir.

Her seferinde Bedir, Uhud ve Hendek savaşını öne sürerek bunun benzeri olmadıkça cihadın bir gerekçesinin oluşmayacağını iddia eden “Bazı Müslümanlar”  Hz. Peygamberin hayatta olması halinde bu devirde cihada karşı çıkacağını bile söylemekten geri durmazlar.

“O halde geçici dünya hayatını, ebedî ahiret hayatı karşılığında satacak olanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Her kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, her iki durumda da biz ona yarın pek büyük bir mükafat vereceğiz. (4:74)  ayetine rağmen içinde oldukları sefahatin Hz. Peygamber dönemi ile uyumsuzluğunu düşünmez ama cihat etmek için o dönemle uyumunu şart koşarak mükâfatı batıdan dilenirler.

Cihat ancak Bedir gibi olmalı ki yapılabilmeli derler.

 

“Ey iman edenler! Size ne oldu ki, “Allah yolunda cihada çıkın.” denilince olduğunuz yere yığılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatına razı mı oldunuz? Fakat dünya hayatının zevki ahiretin yanında ancak pek az birşeydir.” (9:38) ayetine rağmen Hz. Peygamber’in devrine ve nasihatına uygun olmayacak şekilde yaşadıkları lüks yaşantılarından veya gelecek kaygısıyla dünya görüşlerini değiştirdiklerinden bahsetmezler ama söz konusu cihat olunca “Niye İslam peygamberinin devrinde mi yaşıyoruz ki cihat farz olsun” derler.

“Yeryüzünde fitne (şirk) kalmayıp din, tamamıyla Allah’ın oluncaya (ondan başkasına ibadet edilmeyinceye) kadar onlarla savaşın, cihad yapın.” (8:39) ve benzeri net ve sarih ayetlerin Hz. Peygamber devri için geçerli olduğunu söylerler.

“Ey iman edenler! Sabredin, düşmanlarınıza karşı sebat gösterin, nöbet bekleşin, Allah’dan gereğince korkun ki, kurtuluşa eresiniz.” (3:200) ve  “Ey iman edenler! Düşmana karşı her türlü savunma tedbirinizi alınız. Onlara karşı ya küçük birlikler halinde hareket ediniz veya topyekün seferber olunuz.” (4:71) ayetlerinin NATO, BM gibi kuruluşlar oluşturulduğu için geçerliliği kalmadığını ve bu kuruluşların bu vazifeyi zaten yerine getirmeye çalıştığını söyleyerek topu taca atarlar.

“İman edenler: keşke cihad hakkında bir sûre indirilse. derlerdi. Ama hükmü açık bir sûre indirilip de, içerisinde savaş zikredilince kalplerinde hastalık olanların ölüm korkusuyla baygınlık geçiren bir kimsenin bakışı gibi sana baktığını görürsün. Oysa onlar için ölüm yaşamaktan daha uygundur. (47:20) ayetinin günümüz için de geçerli olduğunu düşünmezler.

“Sakın gevşemeyin ve üstün olduğunuz halde barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. O sizin amellerinizi eksiltmeyecektir.” (47:35) ayetinin aksine İslam dünyasındaki cihat anlayışını yerden yere vurur, “Onların dinine tabi olmadıkça kesinlikle sizden  razı  olmazlar” şeklinde bahsedilen Yahudi ve Hristiyanların altına yatmaktan geri durmazlar.

Yani bir bakıma Netanyahu’nun “özgürlüklerimizi yok ederek, ortaçağ zulmünü üzerimize empoze etmek amacı taşıyan” şeklinde tanımladığı cihat ruhunun kendi rahatlarını da kaçırdığını söyleyerek İsrail Yahudi’sinin söylediklerini hem tekrarlar, hem de tasdik ederler.

Paris olaylarıyla ilgili olarak “Avrupa’da veya Türkiye’de yaşayan bir genç olsaydım İslam’a hiç sıcak bakmazdım.” diyerek günah çıkartmaya çalışan İslami yazarlardan birisi “Eyvah.! Müslümanların üzeri bir kere daha çizildi” şeklinde konuşmuş..

Kim kime çizme yetkisini ve hakkını verdi ki sen veriyorsun? Diyesi geliyor insanın..

Bundan 30 yıl öncesine kadar İslami grupların en revaçta olan cihat kavramını iyice unutturarak uyuyan İslam kavramını geliştiren sen ve senin gibi kompleks sahipleri çizilsin yeter..!

Hele gençlik yıllarında dizinin dibinde rahle-i tedris edip yetiştiği ortamları, cihat ezgileri ile oturup kalktığı yılları unutup iyice pembeleşen bazı Müslümanların, sen cihat kavramından bahsettiğinde, öcü görmüş militaristlerden daha fazla tepki göstermesi, hatta seni bir takım örgütlerle iliştirmeye çalışması yok mu?

Bunları görünce 28 Şubat’ın kanuni diretmelerden çok zihinlerine ettiği tahribatın 1000 yıl değilse de en az bir 100 yıl daha süreceğine işaret eder gibi duruyorlar.

Bir kere dünyanın neresinde olursa olsun terör eyleminin adı terör eylemidir.

Batı, kendi eylemlerine Hristiyan terörü tanımlaması yapmazken,

İsrail’in Filistin karşısındaki açık terörüne Yahudi terörü demezken,

Her fırsatta İslam toplumunun içerisinden çıkan meşru veya gayri meşru her eylemi İslami terör olarak yaftalamasındaki niyeti anladık.

Batının ağzına bakıp onların tanımlamalarına hazır kıta selam verip kabul eden ve kullanan bizdeki çocuklarını da anladık.

Lakin 30 yıl önce yetiştiği ortamı unutup Batı ve bizdeki çocuklarının dilini rehber edinip kendi mahallesindekini bile vurmaya kalkanları anlamak mümkün değil.

Sağlıcakla kalın

@akgulahmet

USTAD  11.01.2015

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir