Bölgede Demografik Dönüşüm Planı mı Var? – 2

Yazının ilk bölümünde Anadolu’nun güneydoğusunun milattan önce kabileler göçü ile başlayıp İslami fetihlerle devam eden süreçte Müslüman Arap ağırlıklı bir nüfusa sahip olduğundan bahsetmiş, Müslüman Türk hükümdarı Sultan Sencer’in bugünkü İran toprakları içerisinde kalan Kürt yerleşim bölgesine Kürdistan terimini ilk kullanan kişi olduğuna, Osmanlılar döneminde ise İran ve yakın bölgelerde yaşayan Müslüman Sünni Kürt aşiret reislerine, Safevi İran’la mücadelede gösterdikleri samimiyetten dolayı bölgede toprak ve yerleşim imkânı verildiğine değinmiştik.

Osmanlılar bu imkânı sadece Kürtlere tanımamış, zaman zaman Müslüman Arap ve Türkmenleri de taşıyarak bölgede güçlü bir mozaik oluşturmaya çalışmıştır.

Temelini İslam’ın oluşturduğu bu mozaikten olsa gerek ki, etnik unsurlar birbirine kolaylıkla kenetlenmiş, Türkmenlerle birlikte yörenin ağırlığını oluşturan Araplar zaman içerisinde baskın dil olarak Kürtçe konuşmaya başlamıştır.

Bu gün için “Seyit” soyundan gelen Kürtlerin büyük bir bölümü ya soy bakımından Arap, ya da Kürtlerle yapılan evlilik sonrası Kürtleşmiştir

Şimdiye kadar bahsettiğim etnik dönüşüm dâhil tüm hareketlenmeler İslam dini eksenli tarihsel seyir içerisinde normal hareketlenmeler olarak devam etmiştir. Özellikle İslam ordularının Miladi 6. Yüzyılda Irak, İran, Suriye ve Anadolu’nun bir kısmını fethetmesiyle başlayıp Miladi 18. Yüzyıla kadar İslam şer’inin hükmü altında geçen dönemdeki hiçbir unsur, ön sıfatı Müslüman kalarak doğal seyrinde ilerleyen bu durumu kavmiyetçilikle ilişkilendirmemiş ve bundan rahatsız olmamıştır.

Ta ki, 100 yıl öncesine kadar..

Batı, bundan 100 yıl önce, Arapları kavmiyetçi duygularla Osmanlı’ya karşı ayaklandırmayı başarıp ardından cetvelle çizilmiş devletçiklerle onları yönetilmeye müsait parçacıklar haline getirmişti. Ne var ki Araplar üzerinde kolaylıkla uygulanan bu yöntem Anadolu’daki Türkler ve Kürtler üzerinde tutmamış, batının bütün gayretlerine rağmen bu iki unsur Sünni Müslüman oldukları gerekçesi bir birinden ayrılmayı kabul etmemişti.

Savaşın daha fazla uzamasını istemeyen ve sömürge düzenine bir an önce geçmek isteyen batı, ortaya çıkan bu probleme hızlı bir formül geliştirerek Kürtlerin yaşadığı coğrafyayı dörde bölecek, bir sonraki yüzyılda uygulanmak üzere tam 100 yıl boyunca toplum mühendisliği dönüşüm programını başlatacaktı.

100 yıllık süreci nasıl geçirip bu noktaya geldiğimizi uzun uzun anlatmaya gerek yok.

Türk’ün göğsünü her yerde Türk ismini kullanmak suretiyle kabartıp altından bütün milli ve manevi değerlerini çektiklerini ve hemen ardından ırkçı duyguları enjekte ederek yüzyıllarca beraber yaşadığı toplumlar üzerinde üstün bir ırk gibi göstermek istediklerini de anlatmaya ihtiyaç yok.

Batının bu planına göre Kürtler, üzerlerinde oluşan ırkçı baskıya yine ırkçı bir refleks verecek ve 100 yıl önce ret ettikleri ayrışmayı seve seve kabul edeceklerdi.

Ama Batının İslam’ın yüzyıllarca müdafii olan Kürtlere güvenemediği kesindi. Bu yüzden etnik nefret ve ırkçı duyguları ortaya çıkarmaya yönelik bu planlamanın yanı sıra ayrı bir dini ve kültürel dönüşüm programı da devreye sokulmuştu.

Türklerin Osmanlı ve İslami düzenle bağlarını laik sistem vasıtasıyla tamamen kopartmasına rağmen her yapılan faşizan baskı İslam’a mal edilmeliydi.

Kürtlerde oluşan tepki sadece Türklük baskısına tepki ile sınırlı kalmayacak, kendilerine altın tepside sunulacak seküler Kürt hareketi eliyle bir taraftan Kürtçülük duyguları okşanacak, diğer taraftan buna (laiklikle İslam’ı reddetmiş, tarihsel bağ olarak ise Osmanlıdan kopmaya çalışmakla meşgul olacak) devletin sahipleri olan Türkler üzerinden İslam’ın sebep olduğu işlenecekti.

Böylece 100 yıl önceki ayrışmayı İslam’ından dolayı şiddetle ret eden iki toplum inancından kopartılarak laisize edilecek ve ayrışmayı şiddetle isteyen iki topluma dönüştürülecekti.

Kürt toplumu Sünni olduğu için sahadaki hareketin başında kobay olarak kesinlikle bir Sünni kullanılacak, fikirsel zemin ise bir çoğu Alevilik çatısı altında gizlenmiş kripto ecnebiler ve Nusayri Şii ekolu vasıtasıyla Anadolu içi ve dışından olmak üzere kapsamlı bir kültürel ve dini dönüşüm programı uygulanacaktı.

Bu program sonrası şu an geldiğimiz noktada:.

  • İslamiyet’ten uzaklaştırılarak tamamen faşizan tavırlara bürünüp öncülük eden çekirdek grup,
  • İlk kesim kavmiyet duygularını okşadığı için kendisini zaman zaman İslami kimlikle tanımlasa dahi bu kavmiyetçi yapıyı kendisini var eden İslami duygulara tercih eden bir diğer grup
  • Her iki duygusu nötr hale gelmekle birlikte yaşanacak bir tartışmada son anında dahi olsa kavmiyetini İslamiyet’ine tercih eden diğer bir grup
  • Yine her iki duygusu nötr görünmekle birlikte son tercihini İslam’ından yana kullanmaya devam eden bir grup
  • Baskın İslami duyguya sahip ama müspet manada kavmine sadık bir grup
  • 100 yıldır yaşatılan kirli toplum mühendisliğine rağmen İslam’ından asla ve asla feragat etmeyen bir grup

 

Tablomuz tam da bu… Bunu Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren sistematik dönüşüm yaşatılan Türk’e uyguladığınızda sonuç fazla değişmeyecektir ama bundan en fazla etkilenen toplumun batının hedef kitlesi olan Kürtler olduğu kesindir.

Yazının bu serisinde bölgede sistematik bir şekilde başlatılan çatışmalı ortamdan, geçmişte köylerinden şehirlere sürülen bölge halkının şimdilerde şehirlerden batıya doğru göç ettirilmesinin Suriye’nin kuzeyinde doğal olmayan yollarla başlatılan demografik dönüşümle ilişkili olup olmadığından bahsedecektik ama yazımız yine uzadı ve kesiyoruz.

Gelecek yazıda bahsedebilmek umuduyla sağlıcakla kalın

ustad.org.tr

@akgulahmet